sen kaçma, sende kovalama.

Ben bu insanları bir türlü anlayamıyorum. Gerçi kim anlamış bu zamana kadar da ben anlıcam orası ayrı ama, insan anlamak, anlam verebilmek istiyor. Niye bu kadar ikilem? Niye bu kadar belirsizlik?

Herşeyi anlatsanız anlamazlar veya anlamamazlığa vururlar; anlatmasan, anlatmadığın halde yanlış anlarlar veya yine hiç bir şey anlamazlar. Hadi anlatmadığımız zamanlar için bir şey demiyorum da, anlattığımız, anlatmak için uğraştığımız, o kadar çaba gösterdiğimiz zamanlarda nasıl anlayamıyorlar benim aklım almıyor. İlgileniyosun, ilgini belli ediyosun, çoğu zaman anladıkları halde anlamamazlığa vuruyorlar. Hatta bunu abartıp, kaçmaya kalkanlar oluyor. Tamam, bi' "kaçan, kovalanır." rüzgarı var, kabul. Ama etmeyin artık, yıl 2013 oldu. Sen niye kaçıyorsun, o niye kovalıyor? Abi manyak mıyız niye yoruyoruz bu kadar birbirimizi yollarda? Geçirecek onca güzel gün, yaşanacak onca güzel hatıra varken niye yollarda sağa sola koşturuyoruz? Tek bir mantıklı cevap var mı? Bence yok. Ki zaten mantık olsa böyle bir durum içine hiç girilmez. Neyi paylaşamıyoruz anlamıyorum.

İki taraftan biri ilgisini belli etti mi, haydiiii; buyrun cenaze namazına. Kalan diğer kişiye ulaşman mümkün değil o saatten sonra. O ki bi' Usain Bolt, bi' Aslı Çakır Alptekin oluveriyor. Nedir bu kardeşim? Ya madem meraklısın o kadar koşmaya, kaçmaya; sana bu ilgiyi gösterene doğru koş, sana bu değeri verene koş. Şart mı zıt yöne koşman? Koş ki sen ona doğru, kucaklasın seni, kessin ayaklarını yerden.

Bu devran ne zamana kadar böyle gider bilmiyorum ama, umarım gelecek nesiller bu işi böyle devam ettirmezler. Bu uğurda ne aşklar hiç edildi, ne aşklara yazık oldu bilirler ve aynı hataya düşmezler umarım. Evet, aşk emek işidir. Sevmek basit bir iş değildir. Ama böyle güzel bir olayı, bu kadar yokuşa sürmekte akıl karı değil. Şu giderek kirlenen ve kötü olan dünyada yaşanmaya değer tek şeyi de mahfetmeyelim. Bulmuşken de kaçırmayalım. Gelin buna bi' dur diyelim. Sevin, sevilin!