"hoşçakal..."

"Her gün uyandığımda sabah güneşinin gözlerimde bıraktığı sarı lekeler kadar kaçınılmaz ilk karşılaşmamızın aklıma gelmesi. Dengesiz bir sevgi bu; güneş doğarken aklıma geliyorsun ama, batarken gitmiyorsun.. Adil sevdirmiyorsun... 

Hep bir adım önde olmak zorundayım sevme işinde. Senin de "İlahi Adalet"in bu olsa gerek. Bazen unuttum sanıyorum seni; sonra bir çay demiyorum, yine aklıma geliyorsun. Hani şekeri karıştırdıktan sonra göremezsin ama, oralarda bir yerlerde olduğunu bilirsin ya, ondan hepsi. Yoksa çayın bir suçu yok.. Adam gibi oturup çay bile içilmiyor anlayacağın. Bir keyif sigarası nelere sebep olur, var sen düşün. Umarım en yakın zamanda çayına bisküvini düşürürsün. Belki o zaman bir nebze de olsa anlarsın neler hissettiğimi. 

İçimdeki tanımlayamadığım o boşluğun adını bir koyabilsem, tadından yenmez bir ruh halim olacak aslında, ama yok... Bulamıyorum. Acaba içimdeki boşluğa isim aramakla hata mı ediyorum? Yanlışın ne olduğudan emin değilim. Doğru, kime göre doğru; anlayamıyorum. Bu çok mu yanlış? Bir kuralı bilmiyorsan, onu ezip geçmen gayet normal değil mi? Buradan bakında normal görünüyor çünkü. Zaten başka bir yerden de bakamıyorum... Benim yerime bakan biri olsaydı keşke..

Orada bir yerde güzel bir şeyler olmalı. Oluyordur değil mi? Olmalı bence.. Güzel bir şeyin nasıl olduğundan bile emin değilim. Bir yerlerde benimle aynı şeyleri yaşayan, düşünen insanlar var. Bu aklıma geldikçe çıldırıyorum. Bir yerlerde beni anlayabilecek insanlar var ve ben o insanları tanımıyorum. Bu satırları okuyosun, "vay be" diyosun ve bir bok anlamıyosun. Ama anlayan birileri var. Ben onları tanımıyorum. Bu ne büyük boşluk. Ne büyük eksik. İnsanın ellerini titreten cinsten. "Ulan Allah kahretsin be" eksikliği hemde. Kusamadığını yutan bir bünyem olduğu için saçmalayarak atıyorum ruhumun toksinlerini. İdare et, fazla uzattım. 

Hoşçakal..." 

dipnot: bahsi geçen kişi, kurum ve kuruluşlar hayal ürünüdür.